Anne sayfasında anne ve bebek sağlığı, bebek gelişimi ve bebekler hakkında aradığnıız tüm bilgileri bulabilirsiniz.
RSS

31 Ağustos 2017 Perşembe

ÇOCUK NE ZAMAN DOKTORA GİTMELİ?



Birçok anne ve baba, çocuğu hasta olmadan doktora gitmeyi "lüks" olarak görür. Ancak bu yanlış bir görüştür. Çocuk zaman zaman doktora götürülmeli ve kontrol ettirilmelidir. Bu sayede küçüklerin modern çocuk sağlığı tekniklerinden faydalanmaları, bu arada büyüme bozuklukları ile diğer eksikliklerin ortaya çıkması sağlanmış olur.
Hasta olsun veya olmasın, çocuğu şu hallerde doktora götürüp muayene ettirmekte fayda vardır:
1. muayene: Doğumdan hemen sonra yapılır.

2. muayene: 5. ve 10. günler arasında yapılır. Her bebeğin doğar doğmaz Apgar sayıları tespit edilerek numara verilir. İkinci muayene de, bebek hastaneden çıkarılmadan yapılır. Bu temel muayene sırasında doktor çocuğun reflekslerini ve sinir sistemini kontrol eder. Bebeğin başını hızla arkaya itliği zaman çocuk kollarını kaldırıp parmaklarını gerer, sonra kollarını yine göğsünün üzerine koyar. Buna "Moro Reaksiyonu" denir.
3. muayene: 4 en geç 6. haftada yapılır. Bu muayenede doktor, çocuğu ilk defa tanımış olur. Anneye çeşitli sorular sorar: Çocuk iyi meme emiyor mu? Korkuyla kasılıyor mu? Yüksek sesle bağırıyor mu?
4. muayene: 9 - 12. aylarda yapılan bu muayene de önemlidir. Çünkü doktor, aşı tarihleri dışında küçük hastasını hiç görmemiştir. Bebeğin boyunu ve kilosunu ölçer, duruş bozuklukları olup olmadığını kontrol eder. Bebeğin dönüp dönmediğini sorar. Çiğnemeyi ve oturmayı öğrendi mi? Yabancılarla tanıdıklarını ayırt edebiliyor mu? Bu soruların cevaplarını araştırır. Eğer çocukta şaşılık varsa, bir göz doktoruna gidilmesini tavsiye eder.
5.muayene: 4 - 6. aylarda yapılır. Her bin bebekten ikisi, kalça kemiğinde bir bozuklukla dünyaya gelmektedir. Bu, kız kemiklerin normal gelişip gelişmediğini kontrol eder. Kemikler çok dışarı çıkıyorsa, bu bebeğin başının aşırı büyüdüğünü gösterir. Aynı usulle, ilerde raşitizm teşhisi konabilir. Ayrıca erkek çocuklarda teslislerin torbaların çocuklarda, erkek çocuklardan beş kez daha çok görülen bir durumdur. Doktor durumu teşhis edebilmek için çeşitli testler uygular. Ayrıca refleks testleri yapar, raşitizm olup olmadığını kontrol eder ve bebeğin beyninin iyi gelişip gelişmediğini araştırır. Bebeğin vücudunu elle muayene eder. Karaciğer ve dalağın büyüyüp büyümediğine bakar.
6. muayene: 21 - 24. aylarda yapılır. Kilo ve boyun yanı sıra, çocuğun normal geliştiğini gösteren başka belirtiler de vardır. Bu yaşlardaki çocuklar, tutunmadan yürüyebilmeli, bir ayaklarıyla topa vurabilmeli, merdiven çıkıp inebilmelidirler. En azından 10 dişleri çıkmış olmalıdır. Bu muayenede, göz ve kulak kontrollerine büyük önem verilir. Küçük hasta artık doktorla annenin aracılığı olmadan konuşabilir. Normal gelişmiş bir çocuk, istek üzerine bazı eşyaların adını söyleyebilmen, resimleri gösterildiğinde, bunları tanımalıdır. Çocuğun kelime hazinesi mutlaka 10 kelimeyi geçmiş olmalıdır. Bu muayenede ayaklar da kontrol edilir.
7. muayene: 4. yaşta yapılır. Bu son muayene, çocuğun aynı zamanda okula hazırlanması muayenesidir. Organizma, duyu organları ve zekâ gelişmesi bir kere daha iyice muayene edilir. Böylece çocuğun okula gitmesini engelleyebilecek bozukluklar zamanında teşhis ve tedavi edilir. Doktor, göz, kulak ve omuriliği muayene eder. Yaptığı ağız kontrolünde, sümüksü tabakanın (mukoza), dişlerin, bademciklerin durumunu inceler ve bir bademcik ameliyatına gerek olup olmadığına bakar. İlk defa bir idrar tahlili de yapılır. Bu sayede böbrek rahatsızlıkları, ya da şeker hastalığı erkenden teşhis edilmiş olur.
Bazı hastalıklarda çocuğun bir müddet has taneye yatırılması, tedavi görmesi gerekebilir. Durumun çocuğun üzerinde meydana getirebileceği ruhî problemleri gidermek, anne babanın bu konuda bilgi sahibi olmalarıyla mümkün olur. Özellikle beş yaşından küçük çocukların hastanede kaldıkları sürece, kendilerini terk edilmiş ve sevgiden yoksun gibi hissetmeleri ihtimali ortaya çıkabilir. Çocuğu bu tür yanlış zanlardan kurtarmak için, anne babanın onu önceden hazırlamaları, yattıktan sonra da her fırsatta ziyaretine gitmeleri ve yakından ilgilenmeleri doğru olur.
Doktorun iznine bağlı olarak, çocuğunuzu hastanede yattığı sürece ne kadar sık görmeye giderseniz, onun ruhî sağlığı için o derecede yararlı olur. Bazı hastanelerde ancak haftanın belirli günlerinde ziyarete izin verildiği halde, bazılarında hastaları her gün ziyaret etmek mümkündür.
Önceden alıştırmak:
Çocuk 3 yaşında bile olsa, uygun bir fırsattan yararlanıp, ona hastanenin nasıl bir yer olduğunu, kimlerin çalıştığını, hasla insanların neden hastaneye yattıklarını açıklamakla fayda vardır. Çocuk psikolojik bakımdan bu şekilde önceden hazırlanırsa, doktora ya da hastaneye gitmesi gerektiğinde ürkmeyecek ve telaşlanmayacaktır.
Çocuğun bir süre yatması gerekiyorsa, anne babanın ona tatlı bir dille hastanede kendi iyiliği için bazı kontroller, tedavi teknikleri uygulanacağını, ona olan sevgilerinin hiç azalmayacağını, ağrılarının ve sıkıntılarının yok olacağını anlatmak, en doğru yoldur.
Ayrıca, çocuktan bazı şeyleri gizlemek ya da abartmak, yanlış bir davranıştır. İlerde bunların gerçekleşmediğini, ya da tersinin çıktığını gören çocuğun, anne ve babasına karşı güveni sarsılır.
Anne babanın hastane içindeki davranışları:
Röntgen çekimi ve diğer kontroller sırasında doktorun izin verdiği ölçüde çocuğun yanında kalın. Bu arada çocukla ilgilenecek hemşireye, onun özelliklerini, huyunu, sevdiklerini, sevmediklerini kısaca anlatmanız yerinde olur. Ziyaret günlerinde de bir kere gidip uzun süre yanında oturmaktansa, sık sık gidip, kısa sürelerle yanında kalmak daha doğrudur. Çocuk günde hiç olmazsa yarım saat anne babasını görmek, onlarla birlikte olmak ihtiyacındadır.
Anne baba, çocuğun o andaki ruh haline göre davranmalıdır. Huysuz, sancılı ve rahatsızsa, onu yatıştırmak, okşamak ve rahatına kavuşturmak gerekir. Eğer keyfi yerindeyse, ona bir iki hikâye okumak, arkadaşlarından haberler vermek, evde olup bitenleri anlatmak yerinde olur. Sonra ona, ertesi gün tekrar geleceğinizi, hoşuna gidecek hediyeler getireceğinizi söylemeniz de, ayrılık dakikalarının acısını azaltacaktır. Tabiî, bu ziyaretlerde çok önemli olan hususlardan biri de, uygun bir üslûpla imanî mesajlar vermektir. Hastalıklar, çocuğa Allah'ın Şâfi ismini tanıtıp sevdirmek için mükemmel bir fırsattır.
Taburcu olduktan sonra
Hastanede bir süre yatan çocuk için bu dönem, hayatında oldukça değişik bir devre sayılır. Taburcu edildikten sonra evine dönen çocuğa, yeniden evine, eski şartlarına ve çevresine alışıncaya kadar, anne babanın özel bir itina, sabır ve sevgi göstermeleri gerekir. Hastanede kaldığı süre içinde çocukta, geceleri yatağını ıslatma, iştahsızlık, kâbus görme, uykusuzluk ve uyum güçlükleri gibi kompleksler gelişebilir. Bunların giderilmesi yine anne babaya düşmektedir. Çocuklarına gösterecekleri yakın ilgi ve sevgi sayesinde o da belli bir zaman sonunda bu kötü alışkanlıkları atacak ve sıkıntılarını aşacaktır.
Ama bunlara rağmen çocuk bu zorluk ve sıkıntıların üstesinden gelemezse, o zaman anne babanın kendisini bir çocuk psikiyatri merkezine götürüp danışmalarında fayda vardır.
Hastane hayatı, çocuk üzerinde biri maddî, diğeri manevî olmak üzere iki yönden tesirler meydana getirir:
1) Hastanelerde, ya da doğum evlerinde bulunan hastalık yapıcı mikroorganizmalar yoluyla hastalık bulaşması. Özellikle süt bebekleri bu tip mikroplara karşı savunmasızdır. Bağışıklıkları yoktur. Bu tür hastalıklara, çoğunlukla koli bakterileri veya enterokoklar yol açar. Bunlarla savaşmak ise, oldukça zordur. Çünkü bilinen pek çok antibiyotiğe karşı direnç kazanmışlardır. Hastanelerde görülebilecek salgınlara karşı alınacak en yararlı tedbir, o bölümün karantinaya alınması ve dezenfekte edilmesi yoluyla diğer bölümlere sıçramasını önlemektir.
2) Psikolojik olarak ortaya çıkabilecek "hastane kompleksi," üzüntü sendromu olarak da bilinir. Hastanede uzun zaman kalmak, bu süre içinde personelin iyi davranmaması, kötü bakım çocuğu çöküntüye sürükleyebilir.   Özellikle bebeklerde, hayatlarının en önemli devresinde, çevresinde sevgi gösterenlerin yokluğu, böyle bir duruma yol açabilir. Bebekte çabuk duygulanma, aşırı duyarlılık ve ruhî gelişmenin yavaşlaması gibi durumlar ortaya çıkar. Ayrıca iştahsızlık, uyku düzeninde aksama, çevreyle ilişki kurma güçlükleri görülür. Çocukların yetişkin çağlarında da aynı bunalımlar sürebilir.
Bebekler ve küçük çocuklar bugün artık eskiden olduğu gibi çaresiz ölüm ve hastalık tehlikeleri içinde yaşamıyor. Çok değil, 4050 yıl öncesine kadar pek çok bebek, daha hayatlarının ilk yılında kızamık, boğmaca, difteri, çiçek ve çocuk felci gibi enfeksiyonlar yüzünden ölürken, bugün aşıların bulunması ve yaygın şekilde uygulanmasıyla, durum çok düzelmiştir.  
Aşı, öldürülmüş veya zayıflatılmış hastalık mikroorganizmalarının bünyeye verilmesi demektir. Bunların dozajı, hastalığa sebep olmak için çok yetersizdir, ama bünyenin savunma unsuru üretmesi için yeterlidir. Antikor dediğimiz ve hastalıkla savaşabilecek kabiliyete sahip olarak yaratılan bu cisimler sayesinde, organizma hastalığa karşı önceden hazırlanmış olur. Aşı yoluyla ilk kez savaşılan hastalık, çiçektir. İlk olarak 1796 yılında Jenner tarafından uygulanmıştır.
Ancak ülke halkının büyük çoğunluğu bir hastalığa karşı aşılanırsa, bu hastalığın bir tehlike olmaktan çıkacağını belirtmek gerekir. Aksi halde, aşı yalnız kişiler için bir korunma imkânını temin eder, üstelik hastalığa sebep olan mikroorganizmaların devamlı yaşamalarını engelleyecek bir tedbir de alınmamış olur.


Read Comments

0 yorum:

Yorum Gönder