Birçok anne ve baba, çocuğu hasta olmadan doktora gitmeyi
"lüks" olarak görür. Ancak bu yanlış bir görüştür. Çocuk zaman zaman
doktora götürülmeli ve kontrol ettirilmelidir. Bu sayede küçüklerin modern
çocuk sağlığı tekniklerinden faydalanmaları, bu arada büyüme bozuklukları ile
diğer eksikliklerin ortaya çıkması sağlanmış olur.
Hasta olsun veya olmasın, çocuğu şu hallerde doktora götürüp
muayene ettirmekte fayda vardır:
1. muayene: Doğumdan hemen sonra yapılır.
2. muayene: 5. ve 10. günler arasında yapılır. Her bebeğin
doğar doğmaz Apgar sayıları tespit edilerek numara verilir. İkinci muayene de,
bebek hastaneden çıkarılmadan yapılır. Bu temel muayene sırasında doktor
çocuğun reflekslerini ve sinir sistemini kontrol eder. Bebeğin başını hızla
arkaya itliği zaman çocuk kollarını kaldırıp parmaklarını gerer, sonra
kollarını yine göğsünün üzerine koyar. Buna "Moro Reaksiyonu" denir.
3. muayene: 4 en geç 6. haftada yapılır. Bu muayenede
doktor, çocuğu ilk defa tanımış olur. Anneye çeşitli sorular sorar: Çocuk iyi
meme emiyor mu? Korkuyla kasılıyor mu? Yüksek sesle bağırıyor mu?
4. muayene: 9 - 12. aylarda yapılan bu muayene de önemlidir.
Çünkü doktor, aşı tarihleri dışında küçük hastasını hiç görmemiştir. Bebeğin
boyunu ve kilosunu ölçer, duruş bozuklukları olup olmadığını kontrol eder.
Bebeğin dönüp dönmediğini sorar. Çiğnemeyi ve oturmayı öğrendi mi? Yabancılarla
tanıdıklarını ayırt edebiliyor mu? Bu soruların cevaplarını araştırır. Eğer
çocukta şaşılık varsa, bir göz doktoruna gidilmesini tavsiye eder.
5.muayene: 4 - 6. aylarda yapılır. Her bin bebekten ikisi,
kalça kemiğinde bir bozuklukla dünyaya gelmektedir. Bu, kız kemiklerin normal
gelişip gelişmediğini kontrol eder. Kemikler çok dışarı çıkıyorsa, bu bebeğin
başının aşırı büyüdüğünü gösterir. Aynı usulle, ilerde raşitizm teşhisi
konabilir. Ayrıca erkek çocuklarda teslislerin torbaların çocuklarda, erkek
çocuklardan beş kez daha çok görülen bir durumdur. Doktor durumu teşhis
edebilmek için çeşitli testler uygular. Ayrıca refleks testleri yapar, raşitizm
olup olmadığını kontrol eder ve bebeğin beyninin iyi gelişip gelişmediğini
araştırır. Bebeğin vücudunu elle muayene eder. Karaciğer ve dalağın büyüyüp
büyümediğine bakar.
6. muayene: 21 - 24. aylarda yapılır. Kilo ve boyun yanı
sıra, çocuğun normal geliştiğini gösteren başka belirtiler de vardır. Bu
yaşlardaki çocuklar, tutunmadan yürüyebilmeli, bir ayaklarıyla topa
vurabilmeli, merdiven çıkıp inebilmelidirler. En azından 10 dişleri çıkmış
olmalıdır. Bu muayenede, göz ve kulak kontrollerine büyük önem verilir. Küçük
hasta artık doktorla annenin aracılığı olmadan konuşabilir. Normal gelişmiş bir
çocuk, istek üzerine bazı eşyaların adını söyleyebilmen, resimleri
gösterildiğinde, bunları tanımalıdır. Çocuğun kelime hazinesi mutlaka 10
kelimeyi geçmiş olmalıdır. Bu muayenede ayaklar da kontrol edilir.
7. muayene: 4. yaşta yapılır. Bu son muayene, çocuğun aynı
zamanda okula hazırlanması muayenesidir. Organizma, duyu organları ve zekâ
gelişmesi bir kere daha iyice muayene edilir. Böylece çocuğun okula gitmesini
engelleyebilecek bozukluklar zamanında teşhis ve tedavi edilir. Doktor, göz,
kulak ve omuriliği muayene eder. Yaptığı ağız kontrolünde, sümüksü tabakanın
(mukoza), dişlerin, bademciklerin durumunu inceler ve bir bademcik ameliyatına
gerek olup olmadığına bakar. İlk defa bir idrar tahlili de yapılır. Bu sayede
böbrek rahatsızlıkları, ya da şeker hastalığı erkenden teşhis edilmiş olur.
Bazı hastalıklarda çocuğun bir müddet has taneye
yatırılması, tedavi görmesi gerekebilir. Durumun çocuğun üzerinde meydana
getirebileceği ruhî problemleri gidermek, anne babanın bu konuda bilgi sahibi
olmalarıyla mümkün olur. Özellikle beş yaşından küçük çocukların hastanede
kaldıkları sürece, kendilerini terk edilmiş ve sevgiden yoksun gibi
hissetmeleri ihtimali ortaya çıkabilir. Çocuğu bu tür yanlış zanlardan
kurtarmak için, anne babanın onu önceden hazırlamaları, yattıktan sonra da her
fırsatta ziyaretine gitmeleri ve yakından ilgilenmeleri doğru olur.
Doktorun iznine bağlı olarak, çocuğunuzu hastanede yattığı
sürece ne kadar sık görmeye giderseniz, onun ruhî sağlığı için o derecede
yararlı olur. Bazı hastanelerde ancak haftanın belirli günlerinde ziyarete izin
verildiği halde, bazılarında hastaları her gün ziyaret etmek mümkündür.
Önceden alıştırmak:
Çocuk 3 yaşında bile olsa, uygun bir fırsattan yararlanıp,
ona hastanenin nasıl bir yer olduğunu, kimlerin çalıştığını, hasla insanların
neden hastaneye yattıklarını açıklamakla fayda vardır. Çocuk psikolojik
bakımdan bu şekilde önceden hazırlanırsa, doktora ya da hastaneye gitmesi gerektiğinde
ürkmeyecek ve telaşlanmayacaktır.
Çocuğun bir süre yatması gerekiyorsa, anne babanın ona tatlı
bir dille hastanede kendi iyiliği için bazı kontroller, tedavi teknikleri
uygulanacağını, ona olan sevgilerinin hiç azalmayacağını, ağrılarının ve
sıkıntılarının yok olacağını anlatmak, en doğru yoldur.
Ayrıca, çocuktan bazı şeyleri gizlemek ya da abartmak,
yanlış bir davranıştır. İlerde bunların gerçekleşmediğini, ya da tersinin
çıktığını gören çocuğun, anne ve babasına karşı güveni sarsılır.
Anne babanın hastane içindeki
davranışları:
Röntgen çekimi ve diğer kontroller sırasında doktorun izin
verdiği ölçüde çocuğun yanında kalın. Bu arada çocukla ilgilenecek hemşireye,
onun özelliklerini, huyunu, sevdiklerini, sevmediklerini kısaca anlatmanız
yerinde olur. Ziyaret günlerinde de bir kere gidip uzun süre yanında
oturmaktansa, sık sık gidip, kısa sürelerle yanında kalmak daha doğrudur. Çocuk
günde hiç olmazsa yarım saat anne babasını görmek, onlarla birlikte olmak
ihtiyacındadır.
Anne baba, çocuğun o andaki ruh haline göre davranmalıdır.
Huysuz, sancılı ve rahatsızsa, onu yatıştırmak, okşamak ve rahatına kavuşturmak
gerekir. Eğer keyfi yerindeyse, ona bir iki hikâye okumak, arkadaşlarından
haberler vermek, evde olup bitenleri anlatmak yerinde olur. Sonra ona, ertesi
gün tekrar geleceğinizi, hoşuna gidecek hediyeler getireceğinizi söylemeniz de,
ayrılık dakikalarının acısını azaltacaktır. Tabiî, bu ziyaretlerde çok önemli
olan hususlardan biri de, uygun bir üslûpla imanî mesajlar vermektir.
Hastalıklar, çocuğa Allah'ın Şâfi ismini tanıtıp sevdirmek için mükemmel bir
fırsattır.
Taburcu olduktan sonra
Hastanede bir süre yatan çocuk için bu dönem, hayatında
oldukça değişik bir devre sayılır. Taburcu edildikten sonra evine dönen çocuğa,
yeniden evine, eski şartlarına ve çevresine alışıncaya kadar, anne babanın özel
bir itina, sabır ve sevgi göstermeleri gerekir. Hastanede kaldığı süre içinde
çocukta, geceleri yatağını ıslatma, iştahsızlık, kâbus görme, uykusuzluk ve
uyum güçlükleri gibi kompleksler gelişebilir. Bunların giderilmesi yine anne
babaya düşmektedir. Çocuklarına gösterecekleri yakın ilgi ve sevgi sayesinde o
da belli bir zaman sonunda bu kötü alışkanlıkları atacak ve sıkıntılarını
aşacaktır.
Ama bunlara rağmen çocuk bu zorluk ve sıkıntıların
üstesinden gelemezse, o zaman anne babanın kendisini bir çocuk psikiyatri
merkezine götürüp danışmalarında fayda vardır.
Hastane hayatı, çocuk üzerinde biri maddî, diğeri manevî
olmak üzere iki yönden tesirler meydana getirir:
1) Hastanelerde, ya da doğum evlerinde bulunan hastalık
yapıcı mikroorganizmalar yoluyla hastalık bulaşması. Özellikle süt bebekleri bu
tip mikroplara karşı savunmasızdır. Bağışıklıkları yoktur. Bu tür hastalıklara,
çoğunlukla koli bakterileri veya enterokoklar yol açar. Bunlarla savaşmak ise,
oldukça zordur. Çünkü bilinen pek çok antibiyotiğe karşı direnç kazanmışlardır.
Hastanelerde görülebilecek salgınlara karşı alınacak en yararlı tedbir, o
bölümün karantinaya alınması ve dezenfekte edilmesi yoluyla diğer bölümlere
sıçramasını önlemektir.
2) Psikolojik olarak ortaya çıkabilecek "hastane
kompleksi," üzüntü sendromu olarak da bilinir. Hastanede uzun zaman
kalmak, bu süre içinde personelin iyi davranmaması, kötü bakım çocuğu çöküntüye
sürükleyebilir. Özellikle bebeklerde,
hayatlarının en önemli devresinde, çevresinde sevgi gösterenlerin yokluğu,
böyle bir duruma yol açabilir. Bebekte çabuk duygulanma, aşırı duyarlılık ve
ruhî gelişmenin yavaşlaması gibi durumlar ortaya çıkar. Ayrıca iştahsızlık,
uyku düzeninde aksama, çevreyle ilişki kurma güçlükleri görülür. Çocukların
yetişkin çağlarında da aynı bunalımlar sürebilir.
Bebekler ve küçük çocuklar bugün artık eskiden olduğu gibi
çaresiz ölüm ve hastalık tehlikeleri içinde yaşamıyor. Çok değil, 4050 yıl
öncesine kadar pek çok bebek, daha hayatlarının ilk yılında kızamık, boğmaca,
difteri, çiçek ve çocuk felci gibi enfeksiyonlar yüzünden ölürken, bugün
aşıların bulunması ve yaygın şekilde uygulanmasıyla, durum çok
düzelmiştir.
Aşı, öldürülmüş veya zayıflatılmış hastalık
mikroorganizmalarının bünyeye verilmesi demektir. Bunların dozajı, hastalığa
sebep olmak için çok yetersizdir, ama bünyenin savunma unsuru üretmesi için
yeterlidir. Antikor dediğimiz ve hastalıkla savaşabilecek kabiliyete sahip
olarak yaratılan bu cisimler sayesinde, organizma hastalığa karşı önceden
hazırlanmış olur. Aşı yoluyla ilk kez savaşılan hastalık, çiçektir. İlk olarak
1796 yılında Jenner tarafından uygulanmıştır.
Ancak ülke halkının büyük çoğunluğu bir hastalığa karşı
aşılanırsa, bu hastalığın bir tehlike olmaktan çıkacağını belirtmek gerekir.
Aksi halde, aşı yalnız kişiler için bir korunma imkânını temin eder, üstelik
hastalığa sebep olan mikroorganizmaların devamlı yaşamalarını engelleyecek bir
tedbir de alınmamış olur.
0 yorum:
Yorum Gönder