Anne sayfasında anne ve bebek sağlığı, bebek gelişimi ve bebekler hakkında aradığnıız tüm bilgileri bulabilirsiniz.
RSS

30 Nisan 2010 Cuma

Bebekte ek gıdaya geçiş


Annelerin karşılaştığı en ciddi sorunlarından başında bebeklerinin beslenmesi geliyor. Kimi bebek anne sütünü almıyor, kimi ek gıda döneminde hazırlanan yiyecekleri reddediyor. İlk 6 ay bebeğini anne sütüyle besleyen anneler kendilerini şanslı sayarken, ek gıdaya geçiş süresi bazen çok daha erken olabiliyor. Bebeğin ek gıdaya geçişi için en uygun süre 6. aydan itibarendir. 6. aydan itibaren bebeğe ek gıda verilmeye başlanabilir. Zira bu dönemde bebeğe verilen anne sütü veya biberon maması tek başına yeterli olmaz. Bebeğinizin besin ihtiyaçları farklılaşır, daha koyu kıvamlı gıdalar ile beslenip daha uzun süre tok kalmaya ihtiyacı vardır. Bu dönemde bebek kaşıkla beslenmeye alıştırılmalı ve çiğneme ve yutma kabiliyetleri geliştirilmelidir.

Bebeğin ek gıda almaya hazır olduğunu anlamak mümkün. Öncelikle, sizin yedikleriniz bebeğin de dikkatini çekmeye başladıysa ve uzanıp tabaktaki yiyeceklerinizi almaya çalışıyorsa, ağzına verilen gıdayı veya kaşığı diliyle itmiyorsa, ağzına oyuncak veya kaşık sokulduğunda öğürmüyorsa, destekle bile olsa, dik oturuyorsa, bebeğiniz ek gıdaya geçmeye hazır demektir. Elbette bu ciddi geçiş sürecince dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Ek gıdaya geçerken nelere dikkat edeceğinizi uzmanlar şu şekilde açıklıyor :
Bebek keyfi yoksa ek gıda vermeye çalışmayın. Bir seferde sadece bir yeni gıda deneyin. Böylece, alerjiye neden olan bir gıdayı kolayca ortaya çıkarabilirsiniz. Küçük miktarlarla başlayın, yavaş yavaş arttırın. Bebeğiniz yeterince aldığını size anlatacaktır, sonrası için zorlamayın. Reddettiği gıda varsa 1-2 hafta kadar ara verip sonra yeniden deneyin. İsterse bebeğin yiyeceği elleyerek tanımasına izin verin. Ek gıdalara başladıktan sonra bile bebeğinizi mümkünse 2 yaşına kadar emzirmeye devam edin.
Ek gıdaya geçtikten sonra bebeğinize vermemeniz gereken bazı gıdalar da var. Öncelikle taze sebze ve meyvelerle beslemeye çalışın. Bir yaşına gelene kadar inek sütü vermeyin. Erken yaşta verilen inek sütü çocuğunuzda alerji yapabilir. Bebeği kansızlıktan korumak için demir yönünden zengin et, yumurta, mercimekli baklagiller, pekmez gibi ek gıdalar verin. Hazırladığınız gıdaları oda ısısında çok bekletmeyin. Konserve, dondurulmuş ve paketlenmiş yiyecekleri, hazır ve kolalı içecekleri, içine boya, tatlandırıcı veya aroma katılmış besinleri bebeğinize kesinlikle vermeyin. Ve bebeğinizi 3 yaşına kadar 6 öğün besleyin. Bebeklere çiğ havuç, sosis, fındık, fıstık, çekirdek, üzüm, gibi küçük kuru yemişler vermeyin. Zira nefes borusuna kaçabilir.


Devamını Oku!

Read Comments

29 Nisan 2010 Perşembe

Doğru dokunuş bebek masajının sanatı


Bu hayatın temel mutluluklarından birisidir (masaj yetişkinlerin de çok hoşlandıkları bir şeydir) ve araştırmalar doğru şekilde dokunulan bebeklerin daha iyi geliştiğini ve daha iyi davrandığını ortaya koymuştur. Bebek masajı (herhangi bir sözcük kullanmaksızın) birbirlerinin vücut dilini daha iyi okumayı sağlayan ten tene bir iletişimdir.

Niçin Masaj?

Bebeğinize dokunmak sade bir eğlence olmanın ötesinde, bebek masajı daha iyi büyüyüp daha iyi gelişmesine yardımcı olur. Diğer kültürlerde bebeğin gelişimine yardımcı olmak için bebeğe dokunmanın büyük önemi vardır. Bazı doğu kültürlerin de. Eğer anneler bebeklerine günlük masaj yapmazlarsa kendilerini kınarlar. Araştırmaların en heyecanlı sonuçlarından birisi de dokunma ile gelişim arasındaki bağlantıdır. Bebekler sağlıklı gelişirler, bakın niçin.

Dokunma gelişimi sağlayan maddeleri harekete geçirir.

Sağlık bakımı sağlayan kişiler, kendisine çok fazla dokunulan bebeklerin daha iyi büyüdüğünü uzun zamandır biliyordu ve şimdi ise bu gözlemin temelini araştıran araştırmalar var.

Okşama, masaj ile bebeğin gelişimi arasında biyolojik bir bağ var gibi görünüyor. Dokunma gelişmeyi sağlayan hormonları harekete geçirir ve bu hormonların gelişim sağlayan etkilerine daha fazla cevap verebilecek önemli organların hücrelerinin oluşması için gerekli enzimleri yükseltir. Örneğin; bebek odasındaki prematüre bebekler ihtiyaçları olan kiloyu alabilecekleri halde, ekstra dokunuş alan bebekler %47 daha fazla kilo almışlardır.

Hayvan araştırmacıları anne hayvanın yalamaları ile bebeğin gelişimi arasındaki ilişkiyi araştırdılar. Yeni doğan bebekler annelerinin sık yalanmasından mahrum bırakıldığı zaman (bebeğe masaj yapılmasıyla eşittir), gelişim hormonlarının seviyesi düşer ve köpeklerin gelişimi durur. Dokunulmayan köpeklere gelişme hormonu verilmiş olsa bile bir faydası olmamıştır. Sadece köpeklerin annesi onlara yeniden dokunmaya başlayıp onları yaladıktan sonra, yavru köpekler gelişmeye başlamışlardır.

Araştırmacılar insan yavrularının da, kendilerine dokunulmadığı zaman gelişim hormonlarının düştüğünü ve fiziksel küçülme adı verilen durumun yaşandığını bulmuşlardır; ilginç olan ise gelişim hormonu verilmiş olsa bile gelişimlerinde herhangi bir değişiklik olmamasıdır. Onlara sadece dokunulmaya başlandığı zaman büyümeye başlamışlardır. Bu buluş, dokunuşun gelişim hormonlarına cevap veren hücrelere ve hücre seviyelerine faydalı bir şeyler yaptığını göstermektedir.

Dokunma beyin gelişimini harekete geçirir. Vücut için dokunuştan daha iyi bir şey yoktur, bu akıl için de iyidir. Çalışmalar ekstra dokunuş alan bebeklerin beyin gelişimlerinin daha iyi olduğunu göstermektedir. Bu niçin hoş bir iletişim? Araştırmacılar dokunuşun miyelin (beyinin etkilere daha çabuk cevap vermesini sağlayan beynin çevresindeki yalıtkan bir madde) gelişimini harekete geçirdiğine inanıyorlar.

Dokunma sindirimi harekete geçirir. Daha fazla dokunulan bebeklerin sindirim hormonlarının salgılarında artış olduğu gözlenmektedir. Araştırmacılar bunun, dokunulan bebeklerin /daha iyi gelişmesinin diğer sebebi olduğuna inanıyorlar. Dokunma bebeklerin sindirim sisteminin daha etkili bir şekilde çalışmasını sağlıyor. Sık masaj yapıldığı zaman bebeğin kolik ağrılarımda azalmalar gözlenmektedir.

Dokunma hareketleri düzenler. Ekstra dokunulan bebekler daha iyi ayarlanmış görünmektedir. Onlar gece daha iyi uyurlar, gün boyunca daha az huysuzluk yaparlar ve bakıcılarıyla daha iyi iletişim kurarlar. Dokunma bebekleri ayarlar. Masaj gece bebeğin uyumasını sağlayan en yardımcı etkenlerden birisi olabilir.
Dokunma bebeğin kendini tanımasını sağlar. Sevgi dolu ellerle bebeğe dokunulması, bebeğin vücudunun hangi bölgesinin daha hassas olduğunu, hangi bölgesinin daha fazla rahatlatılması gerektiğini öğretir. Dokunulmak ona önemli bir insan olduğu hissini verir, tıpkı bir insanın arkadaşına dokunarak ona vermeye çalıştığı mesaj gibi.

Devamını Oku!

Read Comments

6 Nisan 2010 Salı

Bebekte akan gözler ve kırmızı damarlar


Akan Gözler

Çoğu bebeğin gözleri üçüncü haftadan itibaren akmaya başlar. Bu akıntıların gözün içindeki köşeden, ince yaş damarları sayesinde buruna akması gerekir. İlk birkaç hafta veya ayda, bir veya iki gözünde sarı, yapışkan akıntıyı görebilirsiniz. Bu genellikle yaş kanallarının yapışmasıyla oluşur. Doğumda, bu kanalın turunda sona eren kısmı bazen ince bir zar ile kaplanır, bu da genellikle doğumdan sonra kısa aralıklarla olur, yaşların burna uygun bir şekilde akmasını sağlar. Bazen bu zar tamamen açık olmaz ve yaş kanallarının yaşların birikmesine sebep olur. Eğer hala, gözün birinde veya ikisinde devamlı ve san bir akıntı gözlemliyorsanız, bebeğimizin normal bir kontrolünde doktorunuza bu durumu danışın ve neler yapabileceğinizi öğrenin.


Eğer sarı akıntı devam ederse, doktorunuz antibiyotik merhem veya bu enfeksiyonu tedavi etmek için damla verebilir.

Yaş kanallarının tıkanıklığı aralıklarla yinelenebilir, fakat genellikle altı ay açık kalır. Ara sıra, bu eski tedavi işe yaramaz ve altı ile dokuz arasındaki bebekler için bir göz doktoruna gidip bu yaş kanallarını ince tel veya sonda ile açmak gerekebilir.İlk birkaç aydaki göz akıntısının tamamen yaş kanallarının tıkanmasıyla olur; daha büyük bebek ve çocukların göz akıntısı ise konjunktivit adı verilen bir göz enfeksiyonu sebebiyle olabilir veya daha geniş olarak kulak veya sinüs iltihabının bir parçası olabilir.

Kırmızı Damarlar

Doğumdan kısa bir süre sonra, bebeğinizin bir veya iki gözünün beyaz bölümünde kızarmış damarlar olduğunu görebilirsiniz. Endişelenmeyin! Bunlara konjunktivital kanama adı verilir. buna doğum esnasında vücudun sıkışması sonucu kan damarlarının çatlaması sebep olur. bu bebeğin gözlerine zarar vermez. birkaç hafta içinde kaybolur.

Devamını Oku!

Read Comments

5 Nisan 2010 Pazartesi

Yeni doğan bebekte görülen olağandışılıklar

Yeni doğmuş, doğumevinin bebek odasında yatmakta olan çocuklerda birtakım lekeler, deri döküntüleri, aşırı tütlülük ve buna benzer başka olağandışılıklar bulunduğunu gören anne babalar çoğu kez kaygılanırlar. Yaşamın ilk iki haftasında görülen bu olağandışılıkların hemen her zaman hiçbir önemi yoktur.

Mavimsi lekeler: Çoğu kez yeni doğmuşların ciltlerinde çürüklere benzer lekeler görülürse de, bunlar ne gerçekten birer çürüktür, ne de yüzeysel kan dolaşımı bozukluğundan ileri gelirler! "Mongol lekeleri" de denilen bu lekelere koyu tenli bebeklerde daha sık rastlanır.

Benekler: Bazen yeni doğmui bir bebek pişik izlenimi veren kırmızı benekçiklerle kaplıdır. Beneklerin ortasında sarımsı bir sivilce vardır. Bu lekeler birkaç gün içinde ortadan kaybolurlar.

Derinin pullanması: İlk günlerde, özellikle de el ve ayakların derisi pullanıp, hafifçe dökülebilir.

Tüyler: Bazı bebekler, omuzbaşları ve sırtları hafif tüylü olarak doğarlar. Daha çok erken doğmuş çocuklarda görülen bu durumda dölüt anne karnındayken bir hayli tüylüdür. Yenidağonın bu tüyleri birkaç gün sonra dökülür. Saçlar yeniden uzsa da tüyler uzamazlar.

Çıkıntılar: Yeni doğmuş bebeklerin kafataslarında bazen bir takım çıkıntılar olur. Özellikle başın iki yanında yerleşen çıkıntılar, doğum sırasında zadelenen ve geçici olan yapılardır.

Dudaktakikabarcıklar: Bebeklerin dudaklarında görülen bu kabarcıklar meme emmekten ileri gelirler ve yalnız doğumdan hemen sonra değil, tüm emzirme süresince görülebilirler.

Memelerdeki şişkinlikler: Her iki cinsiyetteki bebeklerin memelerinde doğumu izleyen ilk günlerde hafif bir şişkinlik olabilir. Bazen içlerinde hafif bir süt bulunduğu da olur. Bu olayın nedeni ise doğumdan önce anneden bebeğe geçen hormonlardır.

Cinsel organlardaki şişkinlik: Ya plesentadan anneden geçen hormonlar yüzünden, yeni doğmuş bebeğin cinsel organlarında aşırı şişkinlik görülse de güç
ici bir olaydır.

Döl yolu salgıları ve akıntılar: Yeni doğan kız bebeklerde ilk günlerde döl yolundan küçük kanlı akıntılar gelebilir. Beyazımsı sıvılar gelebilir. Bu olaylar da geçici durumlardır.

Testi inmemesi. Erkek bebeklerde bazen erbezi torbaları boş olarak doğsalar da kısa süre sonra torbalar yerine inerler.

Devamını Oku!

Read Comments

4 Nisan 2010 Pazar

Yeni doğmuş bir bebek ve çevresi

Öğrenme konusunda yapılan karmaşık araştırmalar bugün, birkaç yıl öncekinden çok daha farklı düşünmenize olanak sağlıyor: Çeşitli incelemeler yeni doğmuş bir bebeğin alışkanlıklarını nasıl edindiğini, nasıl doğrudan ve dolaylı olarak koşullandığını aydınlatmıştır.

Alışkanlık edinme ve koşullanma

Son yıllarda yapılan incelemeler, yeni doğmuş bir bebeğin görme organına gelen uyarılara nasıl kolayca alıştığını göstermiş bulunuyor. Alışkanlık edinme üzerine yapılan araştırmalar, merkezi sinir sisteminde görülebilecek bozuklukların değerlendirilmesinde kullanılabilmektedir. Bu alanda birtakım ileri tekniklerin geliştirilebileceği anlaşılmaktadır. Michael Lewis 1967'de yeni
doğmuş bebekte görsel alışkanlıkların yerleşememesinin, beyindeki bozukluktan ileri gelen başka öğelerle sıkı sıkıya bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Doğum sırasında kafatasları aşırı derecede basınçla karşılaşmış olan bebeklerin herhangi bir alışkanlık (örneğin bir besinin tadına alışma) edinmede geç kaldıkları saptanmıştır; ayrıca, doğum sırasında yüksek dozda anestezi uygulamak zorunda kalınan annelerin çocuklarında da uzun süre alışkanlık edinememe durumunun devam ettiği gözlemlenmiştir.
Pavlov'un ortaya attığı koşullu öğrenmeye gelince: Pavlov, köpekler üzerinde yapmış olduğu deneylerden birinde köpeğe her yemek verişinde bir zil çalmıştır. Böylece, köpek yemek sırasında çalınan zil sesine alışmıştır. Pavlov daha sonra yalnızca zili çalmış,yemek vermemiştir. Ancak bu zil sesi köpeğin mide salgılarının harekete geçmesine neden olmuştur. Yani köpeğin midesi sanki yemek yenmiş gibi sindirim salgıları üretmiştir. Demek ki köpek yemek ile zil sesi arasında bir bağlantı kurmuştur. Pavlov buna
"koşullu refleks" adını vermiştir. Bir başka deyişle koşullu öğrenme... Pavlov koşullanması, çeşitli hastalıkların tanısı amacıyla da kullanıldı. Örneğin, daha 1923'te Aldirch, bu yönteme dayanarak sağırlığın çok erkenden tanılanmasın/ sağlamıştır.

Dolaylı koşullanma

Dolaylı koşullanma konusunda da sayısız araştırmalar yapılmıştır. Örneğin, Sameroff, koşullandırma yoluyla, beslenme saatlerinin değiştirilebileceğini göstermiştir; Milevvski ve Siqueland 1975 yılında bir aylık bebeklerin aileden gelme uyarılarla yabancısı olduğu uyarıları ayırt edebildiklerini ortaya koymuştur. (Dolaylı koşullanma, 'doğrudan doğruya belirli bir uyarının yanıtı olmayan bir eyleme koşullanma' demektir.)
Yukarda sözünü ettiğimiz araştırmaların önemi, yeni doğmuş bir bebeğin duyusal yetilerinin ve onları harekete geçiren sistemlerin arasındaki eşgüdümün ortaya çıkarılmasını sağlamış olmalarındadır. Bu veriler, bebeklerin ruhsal yaşamları üzerinde yepyeni ufuklar açmıştır. Sözgelimi, daha önce saydığımız özelliklerin çoğu "bağlılık davranışları" olarak adlandırılan durumun ortaya çıkışı açısından son derece önemlidir ve bunların erkenden ortaya çıkmaları da ilk ilişkilerin ne kadar önemli olduklarını kanıtlar. Bu konuda yapılan araştırmalar, anne-babayla bebek arasındaki ilişkilerin incelenmesinde yönlendirici ilke olarak kabul edilegelen Bovvlby'nin öne sürdüğü "bağlılık kuramı"nın reddedilmesinden sonra daha da hız kazanmıştır. Bowlby, bir bağlılığın yaklaşık altı ayda oluştuğunu düşündüğünden, anne-babadan erken ayrılma olayını ister istemez pek önemsemiyor ve incelenmesi için bir neden görmüyordu. Bununla birlikte, bu konuda eleştirilerin artması üzerine, araştırmalar yavaş yavaş genişledi ve sonunda bebeğin ilk aylarındaki toplumsal ilişkilerini de kapsamı içine aldı: Bu arada yeni doğmuş bebeklerin çeşitli yetenekleri yeniden keşfedildi. Bruner tarafından "kompetans" olarak tanımlanan bu durum yeniden değerlendirildi. Bovvlby'nin yapmış olduğu araştırmaların yerini, ' 'erişkin-bebek-erişkin' 'arasındaki iletişim sistemlerinin incelenmesi aldı. Özellikle bebekle anne-baba arasındaki ilk karşılaşma ve bunun hangi koşullar altında gerçekleştiği üzerinde incelemeler yapıldı. Bu çalışmalardan şimdilik elde edilen sonuçlara göre, erken ayrılığın anne ile bebek arasındaki etkileşim modellerini temelden değiştirdiği ve bunun etkilerinin en az birkaç ay sürüp gittiği ortaya çıkmıştır.

Kritik dönem

Aynı bakış açısıyla kritik dönem ilişkin, daha doğrusu gelecekteki toplumsal davranışların
temellerinin oturtulacağı döneme ilişkin etolojik (karakter bilimsel) araştırmaların verilerinden yola çıkanların çoğu, insan türünde de bir ya da birden çok kritik ve duyarlı dönemin bulunduğunu kabul etmektedirler. İnsan bu dönemlerde gelecekteki toplumsal ilişkilerin gelişmesi için gereken davranış biçimlerini kazanmaktadır.
Psikolojik verilerle, etolojik veriler bir arada ele alındığında lohusalık döneminin incelenmesine ve bunun anneyle bebek arasındaki iletişim biçimlerinin kökenini belirlemenin önemine yönelik iki ayrı yaklaşım ortaya çıkmıştır.
Bir yandan, doğumdan hemen sonraki süre içinde anneden ayrılmanın davranışlar üzerinde olumsuz, hattâ yıkıcı etkileri olabileceğini ve bu dönemde annenin ilgisiyle bebeğin buna yanıtının bir ölçüde sonraki etkileşimlerin tipini ve niteliğini belirleyebileceğini gösteren çok sayıda çalışma vardır. Öte yandan anneyle "diyalog" kurulmasında, bebeğin büyük payı olduğu da kanıtlanmıştır: Yeni incelemeler, bebeğin, annenin ilgisine karşı hiç de edilgen kalmayarak, etkileşimin gerçekleşmesinde kuşkuya yer bırakmayacak kadar aktif bir rol oynadığını ortaya koymuştur. Yaşamının ilk altı haftasında bebeğin "ne gördüğü ne de işittiği" yolundaki inançlar, onun algılama yetilerine ilişkin çok sayıdaki sistematik deneyler sonucu geçerliliklerini çoktan
yitirmiş bulunuyor. Ancak, aile bireyleriyle iletişime mümkün olduğu kadar çabuk katılması da kuşkusuz, bebeğin algılama yetilerine, uyarılara karşı dikkatini sürdürmek ve yönlendirmek isteğine ve yüksek düzeyde bir uyanıklık durumunu korumasına bağlıdır. Bebeğin, dış dünyadan gelen dürtülere göre uyanıklık düzeyinde değişiklikler yapabilmesi, onun yalnız edilgen bir alıcı olarak görülmeyip çevresiyle olan ilişkilerinde her bakımdan bir "birey" olarak kabul edilmesini gerektirmektedir. Bebek çevresindeki hemen her şeyi algılamakta ve kendine göre bir tepki göstermektedir. Bütün bunlar anne-bebek arasındaki ilişkilerin bugüne kadar ne kadar sınırlı olarak ele alındığını ve eldeki bilgilerin bu karmaşık olgunun gerçek yönlerini yansıtmaktan ne kadar uzak kaldığını göstermiştir. Ergin yaşlardaki kişilik bozukluklarının anneyle bebek arasındaki ilk ilişkilerdeki aksaklıklara bağlı olduğunu öne süren psikanalitik yorumların birer varsayım olmaktan öteye gidemediği de bir gerçektir. Bebeğin daha doğduğu andan başlayarak (giderek belki ondan çok öncesinden) çok karmaşık bir toplumsal "ağ"ın tam ortasında bulunduğunu, bu ağın yalnız anne tarafından değil, baba-kardeşler ve yaşıtlar tarafından da örüldüğü göz önüne alındığında anne ile baba ve anne ile bebek arasındaki ilişkilerin ne derece önem taşıdığı ortaya çıkar.


Devamını Oku!

Read Comments

1 Nisan 2010 Perşembe

Bebeğimizi yüzüstü mü, yoksa sırtüstü mü yatırmak daha iyidir

Çoğu bebekler sırtüstü yatmaktan çok, yüzüstü daha iyi uyurlar Bunun sebebi bebeklerin sırtüstü uyandıkları zaman kendilerini daha fazla yardımsız hissetmeleri olabilin belki de sırtüstü yattıkları zaman kendilerini kaplumbağa gibi hissediyor! ardır. Eğer bebeğiniz sırtüstü uyuyorsa, aniden uyandığı zaman ani bir çekilme ve desteksizlikten daha fazla korkabilir. Ayni binanda, yeni doğan bebekler yüzüstü uyudukları zaman daha iy; nefes alırlar. Bebeğinizi yüzüstü vaziyette yatırdığınız zaman, başını yan tarafa çevirin. Onun bu şekilde yatarken boğulacağını düşünerek endişelenmenize gerek yoktur. Bebeğiniz başın;, yatak çok yumuşak bir olmadıkça, bir taraftan öbür tarafa çevirebilecek kadar yüksek kaldırabilir. Bebeğinizi yumuşak su yataklarında tek başına ve yardımsız bırakmayın; özellikle de yüzüstü uyurken. Bebeğinizi beslendikten kısa bir süre sonra uyuttuysam, yan yatırın. Bebeğinizin sırtını desteklemek için sırtı ile döşek arasına bir yastık ve kıvrılmış bir havlu koyun bebeğinizi sağ tarafına yatırın , böylece bu yerçekimi sayesinde midesinin boş olmasını sağlayacaktır. İlk birkaç hafta sonra, bebekler nadiren yan durabilirler fakat uyumak için sırtüstü dönerler. Bebeğiniz yüzüstü uyuduğu zaman, onun ayaklarını altından çekin ve onları dışa doğru çevirin bebekler genellikle rahim içindeki pozisyonların da uyurlar, ayakları karınlarının altına katlanmış bir vaziyette. Gece pozisyonu ile ilgili tavsiyeler: Bebeği beşiğin veya bebek varağının ortasına yatırmak yerine, bebeğinizi yan yatırın ve yatağının kenar kısmına yatırın. Bebeğinizin karnına bir minder veya sert bir yastık dayayarak ona destek verin (Bebeğinizin yüzünü örtecek kadar büyük yastık kullanmayın.) bebekler karşılarında bir nesnenin veya özellikle de bir insanın bulunmasından çok hoşlanırlar. Bu bebeklerin genellikle niçin beşiğin kenarını veya anne ve babalarım karşılarında istediğini açıklıyor, biz genelde şaka olarak bebeklerin bizim sıcaklığımızı kullandıklarım söyleriz.
Devamını Oku!

Read Comments